Sayfalar

26 Mart 2019 Salı

Gezi / Kaş Gezi Notları


Kaş  
Son dönemlerde büyük projeler ile gündeme gelen, fakat yerel halkın yavaş şehir statüsünü bozacağı gerekçesiyle karşı çıktığı, sessiz, sakin, denizi temiz ve derin koyları ile meşhur Antalya’nın Kaş ilçesine iki günlük bir kaçamak yaptım.




Son yıllarda insanların tatil rotalarında ilk sıralara doğru emin adımlarla koşan Kaş, dik bir yamacın eteklerine kurulmuş. M.Ö 2000 yıllarına kadar dayanan köklü tarihinin kalıntılarını, ilçenin birçok noktasında görmeniz mümkün. Dar ve karakter sahibi sokaklarda hediyelik eşya satan dükkânlarda gezerken hemen yan taraftaki başka bir sokakta İngiliz tipi mini barlarda eğlenebilirsiniz.







Kaş'ın en önemli özelliği, çevresinde barındırdığı tarih ve doğa zenginliğinde gizli. Mesela kısa mesafeler içerisinde birçok gezi ve eğlence aktivitesini barındıran beldede, yüksek dağlardan yamaç paraşütü ile atlayıp başka bir gün su altı mağaralarına dalış yapabilirsiniz. Ya da Saklıkent kanyonunda adrenalin dolu bir maceranın ardından başka bir gün Likya yolunda yürüyerek sessiz sakin doğanın tadını çıkarabilirsiniz. Yani sonuç olarak Kaş, kısa mesafelerde birçok eğlence ve gezi imkânını bir arada barındırıyor.





Son olarak, Fethiye tarafından Kaş’a gelirken hemen dikkatiniz çekecek dar bir virajdan geçiliyor. Virajın orta noktasında kör bir kanyon var. Bu virajı geçtikten sonra instagram hikâyelerinde sürekli paylaşılan Kaputaş plajı bizleri karşıladı. Mevsimden dolayı denize girme imkânımız olmadığı için yüz küsür merdiveni boşuna inmedik sadece fotoğraf çekmekle yetindik. Siz siz olun yaz mevsiminde buraya giderseniz üşenmeyin ve mutlaka bu doğa harikası plaja mutlaka inin.



21 Mart 2019 Perşembe

Kültür-Sanat / Gizli Sırlar Öğretisi




Gizli Sırlar Öğretisi-Ergun Candan

Aynı yazarın daha önce Son Üç Peygamber isimli kitabını incelemiştim. Peygamberlerin hayatı, eğitimi ve yaşadıkları süreçleri anlatan bu kitap beni çok etkilemişti. Aynı yazarın bu kitabını da okuma fırsatım oldu.

Kitabın hemen başında, ruhu arındırmak, egoyu yenmek ve insanlığı aydınlığa götürecek gizemli bir mabede giriş aşamaları anlatılıyor. Bu mabette geri dönüşün olmadığı, giren kişinin de başarılı olması halinde 25 ya da 50 sene gibi bir süre eğitimine devam ettiği açıklanıyor. Mabedin sırları insana birden değil, yavaş yavaş ve aşamalı olarak aktarılıyor.

Bu konuyu burada kapatıp sayfalar arasında ilerledikçe, Türk tarihindeki mitolojik hikayelerin anlamları, nerelerden esinlenerek yazıldığı anlatılıyor. Kurt sembolünün nereden geldiği, Oğuz Kaan destanındaki detaylar dikkatimi çeken diğer hususlar oldu. Devam eden sayfalarda muska ve büyünün  açıklaması, nasıl yapıldığı vs gibi konulara değinilmiş.

Tabi bu tip konulara girince Hint kültürünü atlamak olmaz. Hintlilerin bu tip mistik çalışmalarda ne derece ilerlemiş olduklarını okuyunca çok şaşırdım

Kitabın son bölümü mistik çalışmalar konusunda İslam alimlerine ayrılmış. Özellikle İslam alimlerinin yaratıcı konusundaki bazı sözlerini buradan aktarmak istiyorum.

FERİDETTİN ATTAR

İnsanın cüzzi iradesi, Tanrı'nın Külli iradesinin bir parçasıdır. Bir bütünün parçası ve farklı bir görünümüdür. Tanrı'yı görmek mümkün değildir. Çünkü Tanrı'yı görebilmek için, bütünün tüm parçalarını aynı anda görmek gerekir. Bu da mümkün değildir. Tanrı çoklukta birlik arzeden Tek’in kendisidir. Her şey Tek’in farklı görünümlerinden ibarettir.

FERİDETTİN ATTAR

İnsan Tanrı’dan ayrı bir varlık değildir. Onun görünümlerinden sadece bir tanesidir.

MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

Ey Tanrı'yı arayan, aradığın sensin...” sözleriyle tasavvufun felsefi yolları arasında, sırları biraz da üstü örtülü bir şekilde söylemekten kendisini alamamıştır.

19 Mart 2019 Salı

Kültür-Sanat / Haruki Murakami-Yaban Koyununun İzinde






Haruki Murakami-Yaban Koyununun İzinde

Haruki Murakami aynı tas aynı hamam devam ederek gene daldan dala konan, mantık sınırının olmadığı uçuk kaçık bir roman yazmış.

Gene alışkın olduğumuz üzere hayvanları kişiselleştirme ya da insanları hayvan isimleri ile adlandırma tarzı bu romanda da karşımıza çıkıyor.

Konu olarak daldan dala konan bir erkek karakter ile macera başlıyor. Bu arkadaşın, kitabın hemen başında sevgilisi ölür. Sonra evlenir, boşanır, sonra gene bir sevgilisi olur. Bu sevgilinin ne hikmetse kulakları çok güzeldir. Bir ortağı ile basın, yayın, görsel tasarım üzerine bir şirketi vardır.

Fare rumuzlu bir karakterde kitaba ara ara girer. Doğrudan başrollerde çok az bulunsa da, ara ara ortaya çıkan mektupları ile varlığını sürekli sürdürür. Kitabın ana konusu da Fare isimli karakter ile bağlantılı olarak başrol karakterimizin bir koyunu araması anlatılıyor.

Roman, yazarın diğer kitapları ile aşağı yukarı aynı çizgide. Soru cevaplar ile konu derinliği sağlanıp, karşılıklı konuşmalar çok ustaca kurgulanmış.

18 Mart 2019 Pazartesi

Sinema-Dizi / Otopsi




Otopsi

Bir korku filmini değerlendirirken iki kriterim vardır. Birincisi iyi bir giriş, ikincisi de iyi bir sonuç.

Başlıkta belirttiğim filmde konuya çok sağlam girdi, akıcı şekilde devam etti, tabiri caiz ise yerimden zıplattı vs ama sona doğru işi biraz bozdu. Son 40 dakikada biraz mantık hatalarının da baş göstermesi ile beraber sonunu biraz yapamamışlar.

Daha öncede başka bir yazımda bahsetmiştim. Belirli bir yerde ya da bölgede, kapalı kalan insanların yaşam mücadelesini anlatan film ya da kitaplara bayılırım. İncelediğim bu filmde aynı şekilde böyle bir senaryo üzerinden ilerliyor.

Başroldeki baba ve oğul karakterleri, otopsi kliniğinde cesetleri inceleyen çalışanlardır. Baba karakteri doktor, oğlu iste asistanıdır. Yaşadıkları kasabada gömülü bir ceset bulunur. Fakat ceset hiçbir şekilde bozulmamış diğer bir ifadeyle mermer gibi bir kadın cesedidir. Bizim baba-oğul tam incelemeye başlayacakları sırada gariplikler baş gösterir. Arkasından fırtına çıkar binada kapalı kalırlar ve şov başlar. (Gerisini izleyince kendiniz görün ;) )

Biraz kendi gözlemlerimden bahsedeyim. Açıkçası artık kolay kolay korku filmi izlemiyorum. Çünkü o kadar çok senaryo işlendi ki, işleyecek konu kalmadı. Daha doğru bir ifadeyle artık konular kendini tekrar eder hale geldi. İzleyecek film bulamadığım bir ara bu yapım gözüme ilişti ve hadi bir bakayım dedim. Filmde teknolojiyi güzel kullanmışlar, sesler başarılı, ani korkutma sahneleri güzel. Sonundaki durumları saymazsak güzel bir filmdi. Bu arada filmi izlerken çan sesine dikkat edin.

15 Mart 2019 Cuma

Sinema-Dizi / The Chosen Ones (Seçilmişler)




                                                    The Chosen Ones (Seçilmişler)

Film, fotoğraftan da az çok anlaşıldığı üzere Meksika'daki bir seks kartelinin yasa dışı faaliyetlerini anlatıyor.

Aile erkeklerinin eşlerinin bile çalıştırıldığı bu kartelin en küçük erkek bireyinin (kendisi 17-18 yaşlarında) 14 yaşında bir kız arkadaşı olur. Mutlu mesut erkek arkadaşı ile yaşayan bu küçük bayan, daha sonra erkek arkadaşının ailesi ile tanışır. Samimiyetin artmasından sonra ailenin büyük erkekleri bu genç kızı kötü yola düşürürler. Film daha sonra bu seyirde devam eder.

Filmin çekildiği Güney Amerika coğrafyasını düşünürsek dikkat çekilmek istenen esas nokta;  kadının bu kartellerde hiçbir hakkının olmadığı, alınıp atıldığı, hatta polisin bile işin içinde olduğu iğrenç bir dünya vurgu yapılıyor.

Zaman zaman benim bile kafa göz dalmak istediğim kartel erkeklerinin yaptıkları, izleyicinin vicdanını sızlatıyor.

Pek tarzım olmamasına rağmen verilmek istenen mesaj ve farklı bir ülkenin yapımı olduğu için beğenerek izledim. Özellikle kadın haklarına duyarlı sinemaseverlere mutlaka tavsiye ederim.

13 Mart 2019 Çarşamba

Gezi / Ohannes Burger



Ohannes Burger

Hamburgerin  orijinal olanlarını (ABD usulü)  çok severim. Tabi bu bahsettiğim hamburgerler Burger King ya da McDonald's gibi işletmelerde bulunmuyor. Oralardakiler biraz daha az malzemeli ve açıkçası biraz çakma. Benim ise bahsetmek istediğim bu işi hakkını vererek yapan Ohannes Burger gibi mekanlar.

Aslında orijinal hamburger yapan işletmeler ya da zincir restoranlar Ankara’da da olsa da İzmir’deki bu mekânın yeri bende bir başka.  Çünkü hamburgerleri çok güzel

Ohannes Burger  her İzmir'e gittiğimde uğradığım bir durak haline geldi. En son bir yıl önce gitmiştim. Orta büyüklükte olan mekan, enerjik dekorasyonu, güler yüzlü personeli ve çalan müzikleri ile sunduğu lezzetleri tamamlıyor.

Hamburgerleri büyük-orta-küçük olarak tercih edebiliyorsunuz. Malzemesi en bol ve en büyük olanı ilk fotoğrafta paylaştığım oluyor.

Bunu sipariş ettiğiniz zaman dağıtmadan yemeniz çok zor. Malzeme olarak içinde Allah ne verdiyse bulunan hamburgeri ben dağıtmadan yemeyi başarmıştım. :)




En son olarak gittiğimde Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesinde şubeleri vardı fakat internet sitesine baktım İzmir’de dallanıp budaklanmışlar. Ankara’ya da istiyoruz bir tane.

Sonuç olarak sizlerde de benimki gibi hamburger hastalığı varsa İzmir’e yolunuz düştüğü takdirde mutlaka buraya uğramadan geçmeyin.

12 Mart 2019 Salı

Sinema-Dizi / Pek Yakında




PEK YAKINDA

Yönetmen / Cem Yılmaz
Tür / Komedi
Süre / 2 saat 19 dk.
Vizyon Tarihi / 2 Ekim 2014

Filmin türü her ne kadar komedi olsa da başrol oyuncumuz Cem Yılmaz, kendisiyle özdeşleşmiş komik adam profilinden biraz daha farklı bir tipleme ile karşımıza çıkıyor.

Zafer ( Cem Yılmaz), hanımı ile boşanma sürecindedir. Kendisi korsan film sektöründe çalışıp, bu işlerle uğraşması eşi tarafından hiç hoş karşılanmaz. Bu sektörü bırakmak ister fakat ucundan köşesinden gene bırakamaz.Gel zaman git zaman, kendi çevresindeki insanlar ile bir film çekmeye başlar ve eşini bu filmde oynatır. Fakat bu projenin arkasında kendisinin olduğunu gizler.

Farklı bir senaryo işlense de komedi sahneleri gene bolca bulunuyor. Konu güzel, oyunculuk güzel, kadro çok iyi. Belki tek eleştireceğim nokta filmi baya uzatmaları olmuş. Hatta dönem dönem sıkıldığım bile oldu. İzlemeye başlamadan önce bu faktörü göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim.

11 Mart 2019 Pazartesi

Sinema-Dizi / ÇİN SEDDİ




ÇİN SEDDİ


Yönetmen /  Yimou Zhang
Tür / Aksiyon, Macera
Süre /1 saat 43 dk.
Vizyon tarihi / 29 Aralık 2016

İki askerin kara barutu araması ile başlayan yolculuk, askerlerin Çin Seddi'ni koruyan muhafızlara yakalanması ile sonuçlanır.

Çin Seddi'ni koruyan ordu, setin gerisindeki yaratıkların setti aşmamaları için savaşmaktadırlar. Yaratıkların saldırdığı bir  anda bizim iki asker üstün başarı gösterir ve Çinlilerin beğenisini kazanır. Daha fazla konuya girmeden konunun bu çerçevede ilerlediğini belirteyim.

Görsel açıdan hayli iddialı olan yapım buna paralel sesler konusunda da hayli başarılı. Çinlilerin askeri disiplinini yüksek teknoloji şöleni ile harmanlayan yönetmen, izleyiciye adeta teknolojik bir şov yapıyor.

Davulların ritmi, bu ritme göre askerlerin pozisyon alması, duvarın üzerinde bölüklerin görev dağılımları ve Çin balonları, konuya derinlik katan,  yaratıcı ayrıntılar olarak karşımıza çıkıyor.

Tabi işin içine Uzak doğu faktörü girince, bol dövüş sahneleri, havada uçma-zıplama gibi uçuk  figürleri bol bol görüyoruz.

Son olarak, aslında hakkını sinemada 3D olarak veren filmi, ev ortamında en azından sağlam bir ses sistemi ile izlemenizi tavsiye ederim.

7 Mart 2019 Perşembe

Kültür-Sanat / Yolcu 23 - Sebastian Fitzek




Yolcu 23 - Sebastian Fitzek



Kapalı alanlarda geçen ya da bir bölgede kısılıp kalan insanların çözüm üretmeye çalıştıkları, içinde gizem ve korku ögelerini barındıran, roman ya da filmlere bayılırım.

Bu türe uygun filmlere örnek olarak mesela küp serisini gösterebilirim. Keza roman olaraktan aklıma ilk gelenler, Stephen King’in Sadisti veya Dean Koontz’un Kükreyen Mağara kitapları olabilir.

Okuduğum bu romanda kapalı bir alanda geçiyor, fakat bu alan alışılagelmişin dışında, biraz farklı. Konun geçtiği ortam, üç stadyumdan daha büyük bir yolcu gemisi.

Yolcu gemileri açık denizlerde intihar için elverişlidir, çocuklar için tehlikelidir, anne - babalar çocuklarını kaybederlerse bulmaları kolay olmaz, çünkü yaklaşık on bine yakın insanı taşıyan bu tip transatlantikler adeta yüzen bir yerleşim yeri gibidir.

Tamda bahsettiğimiz gibi, Fitzek bu romandaki konu çizgisini, kocaman bir gemideki kaybolma vakaları üzerine şekillendirmiş. Gemi içindeki iç içe olaylar, yolculara açık olmayan bölümlerdeki kovalamaca ve insan değerinin hiçe sayılması, ticari kaygılarını ön plana çıkaran gemi sahibinin tutumu değinilen başlıca unsurlar olmuş.

Yazarın dili akıcı, betimlemeleri başarılı ve karşılıklı konuşmalar anlaşılır. İlk başlarda konu birkaç farklı olay üzerinden yürüse de sonradan tek çizgide toplanıp taşlar yerine oturuyor.

Daha önce Fitzek’in Terapi isimli kitabını da burada incelemiş ve çok beğenmiştim. İkinci okuduğum bu kitabını da beğendim. Demek ki diğer kitaplarına da şans tanımak gerekiyor.

5 Mart 2019 Salı

Gezi / Soma Gezi Notları









Soma Gezi Notları


Geçtiğimiz günlerde bir vesile ile üç günlüğüne Manisa'nın Soma ilçesini gezme fırsatım oldu.

Soma kendi halinde mütevazı bir ilçe iken, 13 Mayıs 2014’te resmi rakamlarla 301 madencinin hayatını kaybettiği maden faciası ile Türkiye'nin gündemine karanlık bir giriş yapmıştı.

İlçenin birçok caddesinde, küçük meydanlarında, çay bahçelerinde ya da parklarında maden ile ilgili ya da bağlantılı bir şeyler, yazılar, işletmeler vs görmeniz mümkün.

Ekonomi daha çok maden sektörü ve madenin beslediği santral çalışanlarının ilçeye katkısı ile dönüyor. Tarım memleketi olmasına rağmen, sanki tarımın piyasalara pek katkısı kalmamış gibi. Zira meşhur Kırkağaç kavununun da artık çok az yetiştirildiğini duydum. Bunun en önemli sebebi santralin havaya saldığı zehirli gaz gösteriliyor.

Hareketli caddeleri, parkları ve sosyal alanları ile göze iyi görünen Soma, tek tük açılan gençlere yönelik gece eğlence mekanları ile kapalı toplum yapısını sanki kırmaya başlamış. Tabi bunun yanında yüz binin üzerinde nüfusa sahip bir ilçede tiyatroyu geçtim sinemanın bile olmaması düşündürücü.



Daha önce birkaç kez meşhur Darkale ya da Tarhala köyüne gitmiştim, Soma yazısına ilaveten ondan da bahsedeyim.

Soma'nın maden dağlarının yamacına kurulu olan köye ulaşmak için, orman içinden virajlı yollardan geçip, bitmek bilmeyen bir yokuşun sonunda köyün tarihi camisine nihayet vardık. Her yanından tarih akan caminin avlusunda sayısını unuttuğum kadar çok oluktan buz gibi sular akıyordu. Burada bir çay bahçesi de bulunuyor. Özellikle sıcak havalarda, tarih ve doğanın kesiştiği bu mekan yerli halk tarafından oldukça seviliyor.




Bahsettiğim yokuş, caminin önünden kıvrılarak köyün içine doğru devam ediyor. Bu yolun etrafına sağlı sollu köy evleri yapılmış. O kadar dik yamaca köy kurma fikri çok ilginç, adeta masallardan fırlama sürreal bir tablo gibi. Dar sokaklarda bol bol fotoğraf çekip, teyzelerle selamlaştıktan sonra bölgeden ayrıldık.






Günümüzde geleneksel adetlerin hala devam ettiği Tarhala köyü, bu bölgeye yolu düşenler için sürekli ziyaret edilen bir durak haline gelmiş.