Sayfalar

31 Ocak 2019 Perşembe

Kültür-Sanat



Fare Kapanı (Tiyatro)


İngiltere kırsalındaki bu ufak motele misafirleri teker teker gelirken, aynı zamanda bir cinayet haberi radyodan yayınlanıyordu. İtalyan çakması son misafirde motele giriş yapınca, karanlık bir maceranın perdeleri aralandı.

Arkadaşlarla geçen akşam, bilet bulmanın hayli zor olduğu, Ankara Şinasi sahnesinde, Agatha Christie’nin Fare Kapanı isimli romanından uyarlanan aynı isimli oyununa gittik.

Sahne dekoru olarak; eski temalı ağır ahşap döşemeli, avizeli, İngilizler için olmazsa olmaz şömineli ve dışarıdaki kar fırtınasının hissini yansıtmak için pencereliydi.

Ara ara giren radyo yayını, kapı açıldığı zaman salona verilen fırtına sesi, oyuna bütünlük katan güzel detaylardı.

Bu oyuna henüz gitmemiş olan tiyatro severler için, içeriğine girmeden konusuna değinecek olursak, karlarla kaplı, ulaşım imkânı kalmamış, köşk bozması bir motelde, civardaki cinayet haberini duyan konukların, korku dolu bekleyişleri ve bunun sonucunda gelişen olaylar silsilesi anlatılıyor.

İlk bölümünü, ikinci bölümüne göre daha güzel bulduğum bu oyunun yaklaşık olarak iki buçuk saat sürdüğünü belirteyim.

30 Ocak 2019 Çarşamba

Sinema-Dizi



Katil Avcısı (Hunter Killer)

ABD-Rusya çekişmesinin olduğu filmlere çok sık denk gelmişsinizdir. Doğal olarak filmler ABD'li şirketler tarafından çekildiği için, film sonunda kazanan, haklı ve güçlü Amerika olarak gösterilir. Bu filmde de kısmen böyle olsa da, abartı bir ABD milliyetçiliği ön planda değil. Hatta ara ara Rusların, ABD tarafını terlettiğine bile şahit oluyoruz.

İşleyiş, konu olarak iki ülkenin deniz gücü üzerinden ilerliyor. Rusya Savunma Bakanı kısmi darbe ile Rusya Devlet Başkanını etkisiz hale getirir. Rusya açıklarında ABD deniz altısı batırılır, bölgede ne olup bittiğini öğrenmek için başka bir ABD denizaltısı bölgeye gönderilir. Yola çıkan bu denizaltının yönetiminde ünlü oyuncu Gerard Butler rol alıyor. Devamında, Rusya topraklarına, esir alınan Rusya Devlet Başkanını kurtarmak için beş kişilik özel bir birlik sızma yapar ve olaylar bu şekilde gelişir.

Aksiyon sahneleri, komplolar, dünyaya verilen “ savaş kötüdür “ mesajı ve oyunculuk benden geçer not aldı. Ayrıca bir denizaltının yaptığı manevralar ve mürettebatın bu koşullarda nasıl davrandığı ince bir detay olarak  beğeni mi kazandı.

29 Ocak 2019 Salı

Teknoloji



                  Oyuncuların Yeni Gözdesi Olmaya Aday, Acer Predator Triton 700



Dünya'nın en ince diz üstü bilgisayarı, dünyanın en güçlü notebooku derken, Acer oyunculara yönelik geliştirdiği bir diğer model olan Triton 700 modeli ile raflardaki yerini aldı.

Çevremdeki kullanıcılardan da olumlu geri dönüş aldığım Acer markası, notebook olarak hem kalitesi hem de soğutma teknolojisi olarak beğenimi kazanmıştı.

İncelediğimiz bu modelde, gerek inceliği, gerekse de yenileştirilmiş soğutma teknolojisi ile kalitesini bir tık daha öteye taşımış.

Ekranın hemen önüne konumlandırılmış, cam yüzeye sahip touchpad, bilgisayarın dikkat çeken diğer unsurlarından. 


Madde madde ana özelliklerine bakacak olursak,

7700 HQ işlemci

32 GB Hafıza

512 GB X 2 SSD

GTX 1080 8 GB GPU

Film, dizi vs gibi işler hariç nette gezinirseniz 5 saat pil ömrü

1 HDMI, 3 adet USB 3.0 yuvası ve bir adette Type-C yuvası

15.6 inç FHD 120 Hz ekran






         

Son olarak; incelik, soğutma teknolojisi, yenilik, performans diye kendimizi kaptırdığımız bir anda yaklaşık 17.000 TL'lik fiyat etiketi aklımıza gelince bir anda duvara toslamış gibi olup gerçek dünyaya dönüyoruz. :)

28 Ocak 2019 Pazartesi

Kültür-Sanat







Fahrenheit  451

Son dönemlerde kitap raflarında, yeni yüzü ile karşıma çıkan bu eseri merak edip bende okudum.

Kitap gene gelecek temalı olup, gelecekteki bir toplumda, kitapların yasaklanması ve elinde kaçak kitap bulunduran insanların kitaplarını yakmakla görevli bir itfaiyecinin hayatını konu alıyor.

Kitabın her köşesinde, geleceğin uçuk teknolojisini ve devletin kaçak kitap bulunduran insanlara  karşı barbarca uygulamalarına şahit oluyoruz.

Kitapta, robot hayvanlar, jet araçlar, yemek kapsülleri vs gibi gelecek temalı uçuk  teknolojik unsurlar ara ara karşımıza çıkıyor. 

Konu olarak, baş karakterimiz itfaiye memuru, görevini güzelce icra ederken başındaki amiri ile arası açılır ve sistemin bozuklukları kendisine ters gelmeye başlar.

Daha sonra meşhur itfaiyecimiz, sistem ile ters düşer, sistemin hedefi haline gelir ve yok edilmek üzere hedef haline getirilir.

Sistemden bir şekilde kaçan itfaiyeci, kendisi gibi kaçak yaşayan insanların arasına karışır. Bu kaçak yaşayan insanlar kitapları ezberleyerek sisteme delil bırakmamaktadırlar.

Kişisel görüşüm; bazı karşılıklı konuşmalar gereksiz olmuş. Konudan konuya atlanması ve bazı noktaların çok yavan şekilde işlenmesi okuyucuyu kitaptan soğutuyor.

25 Ocak 2019 Cuma

Kültür-Sanat









Soner Yalçın-Saklı Seçilmişler
      

Soner Yalçın’ı okuyanlar bilir. Daha çok derin yapılar ve bunların ülkemizdeki tarihsel süreçlerini anlatan yazar, Saklı Seçilmişler kitabı ile klasik çerçevesinin dışına çıkıyor.

Okuduğum bu kitapta, araştırmacı yazarın daha ön plana çıkardığı vurgu, küresel derin güçlerin, tarımsal gelişime ettikleri müdahale sonucu gıda sektörü üzerinden, ülke pazarlarını nasıl ele geçirdikleri, bununla bağlantılı olarak halk sağlığını nasıl etkilediği anlatılmakta.

Soner Yalçın, daha önceki kitaplarından alışkın olduğumuz gibi, olayları geçmişi ile ele alarak tarihsel süreçlerini açıklamalı olarak bizlere aktarmış. Gıda sektörü üzerine oynanan oyunlar, ürünlerin raf ömrünü uzatmak için yapılan hileler ve bunların arkasındaki küresel güçler, anlaşılır ve net bir şekilde okuyucuya sunulmuş.

Ben şahsi olarak kitaptan çok etkilendim ve marketten ürün alırken daha dikkatli davranmaya başladım.

23 Ocak 2019 Çarşamba

Kültür-Sanat






Kore Ulusal Müzesi

Gelişimini her yönden hissettiren Uzak Doğu ülkeleri, inşa etmiş oldukları akla ziyan büyüklükteki kültürel yapılarıyla da bunu dünyaya adeta bağırarak duyuruyorlar.

Bu tip yapılar daha çok Çin’in, Pekin ve Shangai  şehirlerinde ön plana çıksa da bu seferki adresimiz Çin değil Güney Kore.





Kore’nin başkenti Seul’de bulunan bu kültür abidesi tam olarak 307 bin metrekare inşaat alanına sahip. Kıyaslama yapmanız açısından bizim en büyük avm'lerden örnek vereyim. Biraz abes olacak ama elimizde o kadar büyük müze olmadığı için devasa avm'lerimiz ile büyüklüğünü göstermeye çalışalım.  Mesela Ankara’daki Ankamall avm 310 bin, İstanbul Cevahir avm 358 bin metrekare inşaat alanına sahip. 307 bin metrekare büyüklüğü ile bu yapı Asya'nın en büyük müzesi unvanını elinde bulunduruyor.




1945 yılında ilk olarak kurulan Kore Ulusal Halk Müzesi, bu yeni modern adresine 2012 yılında taşınmış.




Seul’de ulaşım olarak merkezi bir noktada konumlanan bu yapı 3 ana kattan oluşuyor. Birinci kat tarih öncesi çağlar, ikinci kat resim galerileri ve üçüncü kat ise heykel, el sanatlarına yönelik. Benzersiz bir kültür ve sanat ahengini ziyaretçilerine hissettiren müze, Seul’e gelen turistler için adeta vazgeçilmez bir durak haline gelmiş. Mobil uygulamaları, uygulamalı aktiviteleri ile birçok teknik alt yapı hizmeti ile gelen misafirler için her türlü olanak düşünülmüş.

Çocuklara yönelik özel bölümler ve aktivite imkânı sunan bu yapı, yetişkinlere yönelik sunum, akademik çalışmalar ve konser gibi etkinliklere yönelik imkânlar da sağlamakta.

22 Ocak 2019 Salı

Sinema-Dizi
















Kalbinizin  Ritmini Bozacak bir Yapım, "The Haunting of Hill House "

Dizi krizimin tuttuğu bu dönemlerde, araştırma yaparken bu diziyi keşfettim.

Dizi, klasik temalı korku senaryosu üzerinde ilerliyor gibi görünse de ara ara konuya farklılık katan gelişmeler dizinin klasik korku algısını kırmayı başarıyor.

Konu olarak, geçmiş ile günümüz arasında bağlantı kuran dizi, ilk olarak devasa bir malikanedeki bir ailenin başına gelenler ile başlıyor.

Ailenin yaşamı, kardeşlerin bağlılıkları, dizininin duygusal yönü olarak etkili şekilde işlenmiş. Sonra günümüze geçiyor ve aynı kardeşlerin geçmiş ile şimdiki olaylar arasındaki bağlantısı, izleyiciye kopukluk olmayacak şekilde aktarılıyor.

İzleyiciyi hem çekim efektleri hemde içerik olarak içine çekmeyi başaran dizi, hiç ummadığınız zamanlarda sizi korkutmayı başarıyor. Özellikle sağlam bir ses sistemiyle izlediğiniz zaman ne demek istediğimi fazlasıyla anlayacaksınız. :)

Son olarak, bir sezon ve on bölümden oluşup, klasik korku temasının sınırlı çerçevesini zorlamayı başaran bu dizi, İMBD’den 8.8 gibi bir puanı almayı başarıyor.

21 Ocak 2019 Pazartesi

Kültür-Sanat







3’ün Çekişi (Karakule 2)

Serinin daha önce incelediğimiz 1.kitabından sonra sıra geldi 2. Kitap olan Üç’ün Çekilişine.

Tadı damağımızda kalarak biten ilk kitaptan sonra, silahşor, deniz kenarına doğru hareket eder. Burada kendisini  üç kapı bekler. Roland’ın kaderi gereği buradan kendi yanına üç yol arkadaşı çekmesi gerekmektedir.

Farklı özellik yapılarında, New York şehrinin farklı zamanlarında üç kişiyi yanına çekmeye çalışır. Çektiği karakterlerin kimisi eroin bağımlısı, kimiside kişilik bölünmesi yaşayan bir kadındır. Kadrosunu tamamlayan silahşor maceraya kaldığı yerden devam eder.

Kitap bana göre, birinci kitaba göre daha durgun. Gerçi birinci kitapta bir kovalamaca varken, ikinci kitap durağan şekilde bir bölgede geçiyor.

Yazarın anlatımı gene çok başarılı. Betimlemeler ve karakterlere yüklediği duygusal dokunuş , gene okuyucunun hayal perdesinde canlı şekilde varlığını hissettiriyor.

Birinci kitabın etkisine kapılıp seriye bağımlı hale geldiyseniz, ikinci kitabı mutlaka okumanızı tavsiye eder, iyi okumalar dilerim.

18 Ocak 2019 Cuma

Kültür-Sanat




Dan Brown Başlangıç

“Nereden geldik, nereye gidiyoruz?”

Dan Brown’a ait bütün kitapları okumuştum. Fakat bu son kitabını bir türlü temin edip okuyamamıştım. Gerçi gene fiziksel olarak temin edemesem de e book olarak okuma fırsatım oldu.

Kitap, temelde dinleri sarsacak bir buluşun dünyaya yayılması, diğer taraftan bunun dünyaya yayılmasını engellemek isteyen radikal Hristiyanların mücadelesini konu alıyor gibi görünse de, arka planda daha farklı mekanizmaların işlediğini, kitabın sonlarına doğru öğreniyoruz.

Gene yoğun bir tarih, sanat harmanı ile yoğurulmuş olan kitap, ilk olarak Bilbao’daki meşhur Guggenheim Müzesinde başlıyor. Mimarisi ile çığır açan bu müzenin kusursuz bir teknoloji ile desteklendiğini ilk defa bu kitapta öğrendim.

Konu ilerledikçe kendimizi Barcelona’da buluyoruz. Konuların işlendiği tarihi mekânlar ile özdeşleşmiş ünlü mimar Antoni Guadi ile ilgili hayli bilgi sahibi oluyoruz.

Kitapta dikkat çekilmek istenen konu, teknolojinin, özellikle yapay zekânın iyice çığırından çıkması, gelişen teknoloji ile tanrı kavramının geçerliliğinin yitirilmesi olduğunu söyleyebilirim.

Kitabın bana göre olumsuz yönleri, yazarın bazı bölümleri uzatması da uzatması oldu. Birde Profesör Longdon’un, tarih-sanat-teknoloji üçgenindeki maceraları artık kabak tadı vermeye başladı. Mesela seri olarak değil de, Dijital Kale kitabında olduğu gibi tek kitaplık özgün konulara yönelebilir.

17 Ocak 2019 Perşembe

Kültür-Sanat


Sebastian Fitzek Terapi


Psikolojik gerilim türüne özel bir ilgim olduğu için bu alanda farklı yazarları keşfetmeye çalışıyorum.

Son dönemlerde radarlarıma bu yazar takıldı. Kitap raflarında ilk olarak Yolcu 23 isimli kitabı dikkatimi çekmişti. İçeriği, konusu tam benim kıvamıma göreydi. Daha sonra elime aynı yazarın Terapi isimli kitabı geçti.

Fitzek bu romanında ruhsal sıkıntılar içeresindeki bir kişinin iç dünyasında yaşadığı, paranoyakça olaylar dizisini anlatıyor. Alakasız bir mekânda, alakasız kişiler ile görüşen bu kişi, bulunduğu yerden bir türlü uzaklaşamıyor. Dönem dönem beni bile korkutmayı başaran yazar, adeta okuyucunun hayal âleminde gerilim dolu bir film oynatıyor.

Sizde bu tarz romanlara meraklıysanız bu kitabı okunacaklar sırasına ekleyip, yazarın korku ve gerilim dolu hayal alemine adım atabilirsiniz.

16 Ocak 2019 Çarşamba

Gezi







Elmadağ Kayak Merkezi

Geçtiğimiz pazar gününde arkadaşlar ile Elmadağ Kayak Merkezi’ne gitmeye karar verdik. Ankara merkeze 18 km'lik mesafede bulunan   Elmadağ, kendisine yaklaşmamızla beraber yoğun sis ve kar örtüsünü ciddi şekilde hissettiriyor. Alış-veriş imkanınız için, dağın rampalarında yol boyunca,  sağlı sollu bir çok market bulunuyor.

Kayak Merkezinin çevresinde ufak tefek, içerisinde sobalar yanan, çay, sucuk ekmek, köfte ekmek, yapılan küçük işletmeler var. Ben yarım sucuk ve iki çay içtim( yarım sucuk 15 TL, çay 2,5 TL ) toplamda 20 TL gibi gayet makul bir ücret ödedim.




Pist kısımında ise, dikey kısım daha profesyonel sporcular için eğim olarak ekipman ile ayakta kaymaya el verişli. Bu pistin daha alt kısmı eğim olarak daha az ve kızak ile daha amatör sporculara yönelik. Bizde haliyle bu bölgede kızak ile kaymaya çalıştık. Pistin girişinde 10 TL’ye kızak kiralama imkanınız bulunuyor. 10 TL ücret ile gün boyu kızak kiralayabilirsiniz. Kendi yanınızda getirdiğiniz kızaklarla da kayabilirsiniz. Fakat bu bölgede kayarken dikkatli olun. Pistte öyle bir curcuna var ki sisinde etkisiyle her an biri kızağı ile üzerinize çıkabilir. :)





Civarda kar üzerinde  mangal  yapma imkanınız da mevcut. Yani, yeme içme olayını tamamen kendi imkanlarınızla da çözmeniz mümkün.

Şöyle bir eleştirecek olursak, tesisleşme sıkıntıları hemen gözümüze çarpıyor. Tuvalet imkanı biraz sıkıntılı. Bizim gittiğimizde kadın-erkek aynı tuvaleti kullanıp sularda akmıyordu. Yeme-içme konusunda da alternatifler çoğaltılıp daha profesyonel hizmet imkanı sunula bilinir.

15 Ocak 2019 Salı

Gezi







Eskişehir gezi notları (15-10-2018)


Güzel bir sonbahar sabahı planladığımız gibi sabah erkenden, adından çokça söz ettiren hatta ve hatta Türkiye'nin Vened'ki denilecek kadar ileri bir benzetme yapılan Eskişehir'e doğru aracımız ile yol almaya başladık.

Yola çıktığımız şehrin Ankara olduğunu düşünürsek, Eskişehir’in Ankara tarafından girişinde organize sanayi bölgeleri ile karşılaşıyoruz. Yola devam ettikçe klasik Anadolu şehirlerinin bitişik nizam çarpık yapılaşması dikkatimizden kaçmıyor. Eskişehir’in esas farkını hissettirdiği ve bizi büyüleyen kısımı Porsuk çayı çevresinde yapılan planlı yayalaştırma bölgeleri ve yeşil alan çalışmaları. Fakat özel araçla gittiğiniz zaman, kent merkezinde ki yönlendirmeler biraz sıkıntılı. Yaya dostu bir şehir olmasının yanında aracı ile gelen yabancılara kolaylık sağlayacak yönlendirmeler bize göre biraz eksik kalmış. Tarihi kent merkezi olan Odunpazarı semti çok başarılı bir yenileme ile aslına uygun restore edilmiş. Kent merkezi, öncelikle iyi planlanmış bir  yaya dostu şehir örneğini sergiliyor. Öğrenci şehri tanımını, öğrencilere yönelik mekânlar, publar, organizasyon ve etkinlikler ile birçok alanda hissetmeniz mümkün. Raylı sistem şehrin bütününe göre yeterli. Kent merkezinde sürekli olarak vitrinlerde, üst üste sıralı olarak, iştah açıcı şekilde sergilenen helvalar, helva ile arası olmayan benim bile canımı çektirdi. Bu arada reklam gibi olacak ama Kara Kedi bozacısının bozasına bayıldım.




Son olarak, esas farkını kent merkezindeki yenileme ve yaya dostu kimliği ile ön plana çıkaran Eskişehir’den hem görsel hemde damağımıza hitap eden hoş anılarımız ile Ankara yoluna çıkarak ayrıldık.

14 Ocak 2019 Pazartesi

Gezi



LİMAN KİTABEVİ

Canım sıkıldıkça çevremdeki  mekanları keşfe çıkıyorum. Bu sefer radarıma, adını sıkça çevremden duyduğum, hem kitap hem kafe formatının hakkını vererek harmanlayan Liman Kitabevi takıldı.

Daha önce sade yapıya sahip, sahaf formatında olan, birbirinin kopyası kitap evleri, artık daha sıra dışı mekan tasarımları ve çeşitli hizmetleri ile kitapseverlerin ilgisini çekiyor.

Liman kitabevi, Ankara'nın gökdelenleri ile anılmaya başlanan, adeta modern bir finans merkezine dönüşen Çukurambar semtinde yer alıyor. Konum olarak merkezi bir noktada yer alması ve civarda da üniversitelerin bulunmasından dolayı yoğun bir talep görmekte.




Mekanın ilk girişinde sağda kafe bölümü, sol tarafta ise restoran kısmı yer alıyor. İçerilere ilerledikçe geniş bir kitap-sergi bölümü bizleri karşılıyor. Yazarların eserlerine özel, ayrı ayrı bölümler burada da düşünülmüş. Toplam iki kattan oluşan kitabevinin ikinci katında ayrıca, okuma odaları, küçük toplantı bölümleri ve grup çalışmaları için özel odalarda bulunuyor. Grup çalışmaları için düşünülen odalar, civardaki üniversite öğrencilerinin yanında bölgedeki özel şirketlerin toplantı vs gibi organizasyonlarında da tercih ediliyor. Aynı zamanda bu toplantı odaları, projeksiyon cihazları gibi teknik alt yapıya da olanak sağlıyor.

11 Ocak 2019 Cuma

Kısa Hikayeler



90’larda çocuk olmak

90’lı yıllar, kentsel dönüşümlerin olmadığı, sokak kültürünün devam ettiği, herkesin 2-3 arabaya sahip olmadığı yıllardı. O dönemde benim yaşadığım bölgede bahçeli evler vardı. Biz hem bahçelerde oynar hem de arabaların çok seyrek olduğu sokaklarda koşardık. Sokaklar bizimdi, çocuklarındı.


O dönemlerde akıllı telefonlar, online oyunlar olmadığı için dışarısı bizlerin yaşam alanıydı. Dışarıda; misket, yağlı kayış, uzuneşek oynardık. Ütmek, ütülmek, her misket oynayanın bildiği sözcüklerdi. Her grubun mahallede bir bölgesi vardı. Bu gruplar arasında meşhur pazar yolunda mahalle maçları yapardık. Pazar yolu; zamanında belediyenin pazar yeri olarak ayırdığı fakat hiç pazar alanı olarak kullanılmayan, yol olarak milletin geçtiği bir alandı.


TV’de, TRT 1, TRT 2, TRT 3 ve TRT 4 kanalları vardı. TRT’nin yayınları, İstiklal Marşı ile başlar, gece İstiklal Marşı ile biterdi. Gece TRT yayını bitirdiği zaman renkli yuvarlak bir grafik çıkar arka fondan dıııııııııt diye bir sinyal sesi gelirdi. Çok küçükten bu ses ve görüntüden korkardım.

Özel televizyonlar ile tanışmamız İnter Star’ın 90’da test yayınları ile oldu. Yükseltici ile sinyal yakalar bu kanalı izlemeye çalışırdık. Öğlen saatlerinde İnter Star’da çizgi film kuşağı olurdu. Çocuklar evlere dağılır neredeyse sokakta hiç çocuk kalmazdı. Looney Tunes, Tazmanya Canavarı, He-Man, Thunder Cats, Flash Gordon izlediğimiz başlıca çizgi filmlerdi.






Tek özel kanalımızda, Pazar geceleri,  Parliament Sinema Kulübü adı altında sinema kuşağı vardı. Batman serisi ile ilk tanışmamız ilk burada olmuştu. Karla Bonoff’un All My Life parçası ile açılış yaparlardı. Bu klipte arka temadaki gösterilen gökdelenler, bize dünyada böyle yerlerde mi varmış dedirttirirdi.

İner Star’ı, Show TV, Kanal D, HBB, Tele On, Kanal 6 izledi. Özel kanalların artması rekabeti getirdi. Rekabet arttıkça film ve eğlence sektörü daha başka bir boyuta geçti.

Kanal 6’da Tolga abinin sunduğu Hugo ile TV’lerde interaktif oyun dönemine girdik. Tolga abiye rakip diğer özel kanallarda, Eliminator ve Street Fighter programları başladı.






Kanallar az olduğu için hemen herkes aynı programları izlerdi. RoboCop ve Rocky serileri şimdilik aklıma gelen döneme damga vurmuş filmlerdi. Gizli kamera ile milleti deşifre eden programlar vardı. Söz Fato’da bunların en popüler olanıydı. Gizli kamera ile sapık hoca ve kocaları deşifre ederdi.

Evlerde sabit hatlı telefonlar vardı. Bu telefonlar için dekoratif süslü püslü, kemerli vs platformlar vardı. 900’lü hatlar vardı. Telefon sapıkları vardı. Hiç unutmam telefon sapığı olduğu için heyecanlanan mutlu olan ablalar vardı.

Fazla uzatmadan, 90‘lı yıllar teknolojinin burnumuza kadar girmediği, komşuluğun, dayanışmanın, sokak kültürünün olduğu insanların az şeylerden mutlu olduğu yıllardı.

Sonra ne mi oldu? 2000 yılına girdik. Gri temalı Milenyum dönemi. Rengi gibi gerçekten gri yıllar başladı. Yapay, dijital, eski samimiyetlerin olmadığı bir döneme evrildik.

10 Ocak 2019 Perşembe

Kültür-Sanat


                                                   Stephen King-Karakule (1. Kitap)
           
                                Siyahlı adam çölde kaçıyordu, silahşör de peşindeydi.
    
İşte tam olarak bu cümle ile 7 kitaptan oluşan gizemli, devasa, sürükleyici bir evrene adım atıyoruz.
   
King’in, J.R.R Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi kitabından ilham alarak yazmaya başladığı ve ilk kitabı ile son kitabının yazımı arasında onlarca yıl geçen devasa bir serüven aslında bu seri.
    
Kitabın ana karakteri olan silahşör, uçsuz bucaksız bir çölde siyahlı adamı kovalar, arada yanına başkaları katılır, kimi yerde mola verir, hikaye içinde hikaye anlatır ve siz bunları okurken roman bir çırpıda hemen biter. Sonra arkasından gider hemen serinin ikinci kitabını almak için can atarsınız. Çünkü birinci kitap öyle bir yerde bitmiştir ki ,ikinci kitapta neler olduğu adeta beyninizi kemirir.
    
Son söz olarak, uzun soluklu, sürükleyici, ara ara hüznün kendini hissettirdiği bir evrene adım atmaya cesaretiniz varsa vakit kaybetmeden bu kitap dizisine başlamanızı önerir, hepinize iyi okumalar dilerim.

9 Ocak 2019 Çarşamba

Kültür-Sanat


Tess Gerritsen-Kan Gölü


Tess Gerritsen ile ilk tanışmamız, yanlış hatırlamıyorsam 2007 yılında Cerrah isimli kitabını okumam ile olmuştu. Okuyuş o okuyuştur ara ara döner  Tess Gerritsen okuma ritüelimi sürdürürüm.
       
Okuduğum bu romanın baş karakteri olan Clarie hanım, kendileri bir doktor olup problemli ergen oğlu ile birlikte, yeni taşındıkları küçük bir Amerika kasabasındaki dönem dönem ortaya çıkan cinayetler silsilesi ile karşılaşıyor.
        
Romanın işleyişi; yazarın, geçmiş ile şimdiki olaylar arasında bağlantı kurarak, okuyucunun kurgu üzerindeki ilgisini sürekli hale getirmek üzerine kurulu. Anlatım sade, akıcı ve bol bol şiddet içerikli aksiyon dolu. Eleştireceğim belki tek nokta, olayları sonuçlandırmayı biraz sündürüp finale bağlama konusunda biraz uzatmış.
       
Sonuç olarak, günümüzde birçok yazar tarafından kaleme alınan cinayet temalı romanlara ilginiz varsa sizlerde bu kitabı okuyabilirsiniz.

8 Ocak 2019 Salı

Kültür-Sanat



FRANZ KAFKA-DAVA

Sabahleyin uyandırılması ile başladı Joseph K’nın dava serüveni. Ne olduğunu anlayamadan karşısında birilerini buldu ve davalık olduğunu öğrendi.

Kafka’nın en sağlam eserlerinden olan Dava, yukarıda bahsettiğimiz olaylar ile başlar. Kafka, davasının ne olduğunu aslında tam olarak bilmemektedir. Davalık olduğu süre içersinde bu durumdan kurtulmak için çeşitli  yollar dener, akıl danışır. Karşısına kimi zaman avukat, kimi zaman ressam, kimi zaman da bir rahip çıkar. Bu kişilikler, aslında toplumdaki düzeni simgeleyen ve okuyucuya derinden derinden mesajlar veren sembolik karakterlerdir.
Kitapta belirtilen toplumsal sınıflar, yüksek konumdaki insanların alt kademelerdeki insanlara uyguladığı dolaylı baskı, hakimlerin, ressamın eserlerinde kendilerini olduklarından daha yüksekte tasvir ettirmeleri gibi vurgular, kitabın ana konusu olan sınıfsal eşitsizlik temasını  destekleyen örnekler.

Bir anda değişen mekanlar, alakasız yerden geçen koridorlar, gizemli odalar ve bu mekanların detaylı betimlemesi kitaba gizem katan bir başka unsur.

Şöyle bir eleştirel açıdan bakacak olursak; bazı konuların fazla uzatılması, konu içinden konuya geçilmesi, bir ara beni bile ciddi ciddi sıktı. Ama genel olarak güzel bir kitap, ayrıca sonunu da merak ediyorsunuz. Yani kitap sonunu merak ettire ettire bir şekilde okuyucuya yol gösterip bitiyor.

7 Ocak 2019 Pazartesi

Gezi


      

Konya Gezi Notları (11-09-2018)


Manevi hassasiyetimin zirve yaptığı günlerde, Mevlana'nın “gel gel ne olursan ol yine gel ”sözlerini anımsayarak, hızlı tren ile Konya’ya doğru hareket ediyoruz.

Daha önce transit geçip içini gözlemleme şansına sahip olamadığım Konya’ya, bu sefer bir turist bilinciyle, yürüyeceğim güzergahları daha önceden planlayarak günü birlik ziyaret ediyorum. 

Gezi planımı; tren garından otobüs ile Mevlana Türbesine gidip, oradan da Mevlana caddesi üzerinden Alâeddin Tepesi ve oradan tekrar tren garı şeklinde planladım.
      
Konya’ya varıp tren garından çıktıktan sonra hiç zorlanmadan hemen tren istasyonunun önünden Mevlana türbesine hareket eden otobüsü bulup bindim.10 dk. süren bir yolculuk sonucunda türbeye varıyoruz.

Mevlana türbesine, aslında sadece türbe demek doğru olmaz. Burası aynı zamanda Mevlevilik tarikatının ilkelerini, aşamalarını, nefsi terbiye etmek için insanın hangi zorlu şartlardan geçmesi gerektiğini, temsili maket ve açıklamalı yazılar ile anlatan mistik bir müze.

        
                                                         ( Alâeddin Tepesi )

 (Konya Tandır Kebap)

Bu mistik müzeyi ziyaret edip huzur içinde Mevlana caddesini takip ederek Alâeddin Tepesi’ne doğru yürüyoruz. Yürüdüğümüz Mevlana Caddesi; gerek kaldırımlarının düzeni ve temizliği, gerek yol üzerindeki dükkânların tabela standartları ve tek tip olması ile dikkatimizi çekiyor. Konya'nın her yerinde bu kadar titiz bir çalışma yapılmışmdır bilmem ama bu yürüdüğümüz caddede gerçekten belediye güzel işler çıkarmış. Yolumuzun üzerindeki lokantalardan birinde Konya’ya has meşhur Konya Tandır Kebabını yiyoruz. Tandır da pişmiş kuzu etini, pide ve kuru soğan ile servis edilen bu kebabın esas püf noktası etinin tandır fırınında lokum kıvamında pişirilmesinde gizli. Neyse, ağzınızı daha fazla sulandırmadan gene aynı caddeyi takip ediyoruz. Yolumuz üzerindeki tarihi yapılar ile uyumlu küçük parklar, arada soluklanmak için yürüyen biz yayaların imdadına yetişiyor. Aynı şekilde bu parkların birinin içinde bulunan Şemsi Tebriz’i Türbesini de ziyaret etmeyi ihmal etmiyoruz.


                                                               (Höşmerim Tatlısı)

Yaya yürüyüşümüzün ara durağı konumunda olan Alâeddin Tepesi kentin merkezinde bulunup yeşillikler içinde adeta bir vaha görünümü sunuyor. Tepenin üzerinde, Alâeddin Keykubat cami ve türbesi bulunmakta. Tepenin yamaçlarında bulunan bir çay bahçesine kurulup, püfür püfür esen rüzgarı hissederek çaylarımızı içiyoruz. Arkasından, un helvası şeklinde ama içinde dondurma olan Konya usulü höşmerim tatlılarımızı sipariş ediyoruz. Fakat baştan belirteyim bu tatlının Balıkesir taraflarında irmik ve peynir ile yapılan höşmerim ile alakası yok.
    
Burada yorgunluğumuzu iyice attıktan sonra yaklaşık 15-20 dk. bir yürüyüş sonunda tren istasyonuna varıyoruz.

4 Ocak 2019 Cuma

Kısa Hikayeler








2019 Yılbaşı Yemeği


Bu yılbaşı gecesi bütün akrabalar bizde toplanalım dedik. Tabi yılbaşı gecesi demek yemek demek, pasta demek, alkol diyesim var ama o konulara hiç girmeyelim.

Haliyle kalabalık kişilere yemek hazırlama işine girdiği zaman  annem, evde üç gün öncesinden OHAL ilan eder, yemek yeme dışında bizi mutfağa almaz, bir nevi mutfağını karargah gibi kullanır.
İşte yılbaşı yemeği hazırlığına da annem aynen bu şekilde başladı. 29 Aralık’ta (dediğim gibi üç gün önce) hafif tempo ile işe koyuldu, 31 Aralık öğleninde iyice kondisyon yüklemesi yaptı. Yemek değil sanki tartan pistte koşan atlet gibiydi . 😊 En az iki ana yemek, iki çeşit tatlı, otuz beş çeşit meze (biraz abarttım beş çeşit) ile hazırlıklarını tamamladı. Sofraya oturduğunuzda meze tabaklarını gördüğünüzde psikolojik olarak doyuyorsunuz zaten. Tabağınıza tüm mezeleri almanız mümkün değil, artı birde ana yemek(ler) var. Bunların haricinde nereme yediği mi hatırlamıyorum( yer kalmadığı için yememişte olabilirim) kıymalı börekte vardı.

Annem bu kadar yemek yapar da gelen akrabalarımız boş durur mu? Annem tatlıları ve yaptığı pasta dışında iki pasta daha geldi. Hastalığımın verdiği ateşinde etkisiyle gece ter içinde; pastaaa, pastaaa diye sayıkladığımı hatırlıyorum.

12.00’a doğru geri sayım yaptık 2019 merhaba dedik, eğlendik ve ayrıldık. Bir yılbaşı gecesini de akrabalarımız ile  böyle geçirdik.

3 Ocak 2019 Perşembe

Kültür-Sanat


FARNZ KAFKA DÖNÜŞÜM

Yaşımın biraz daha olgunlaşmasından olsa gerek, daha önce sürekli polisiye, korku, gerilim türlerine yönelen ben, daha sık aralıklarla klasiklere yönelmeye başladım.

Çok fazla içerik hakkında ipucu vermeden şöyle yüzeysel inceleyecek olursak; kitap adından da anlaşacağı gibi, baş karakterimiz olan Gregor’un dönüşümü ile başlıyor.
-Peki ana karakterimiz neye dönüşüyor?
-Böceğe.

Gregor’un böceğe dönüşmesi, ruh hali, yürüyememesi, ailesi tarafından dışlanması kitabın ana yönleri
Ana düşünce ise, aile içinde baş gösteren ekonomik sıkıntılar, aile bireylerinin kendi maddi menfaatleri ile sonuçlanan olaylar ve herkesin kendini düşünmesi.

Kısa ve ilginç olan bu kitap klasik seven okuyucuların ilgisini çekebilir.

2 Ocak 2019 Çarşamba

Sinema-Dizi


La casa de papel (Sezon 1)

1 yıldır sürekli adını duyduğum bu diziyi boş olduğum şu dönemlerde 1. Sezon itibariyle izledim. Fakat en başta belirteyim yazının devamı spoiler içerir, ona göre.

Baş karakterimiz meşhur profesör kılı kırk yararak İspanya darphanesini ele geçirmek üzere çok çok titiz bir plan yapar. Alanında usta olan  bazı kişileri toplar ve bu çok ince planı eğitimler ile bu kişilere anlatır. Eğitimden sonra bu ekip harekete geçer ve darphaneyi, içindeki insanlar ile ele geçirir. Darphane personeli, alıkonuldukları süre boyunca sürekli para basarlar. Profesör ısrarla para çalmadıklarını kendi paralarını kendilerinin bastıklarını belirtir. Ekip içeride çalışırken, darphaneye çekilen paralel hat ile bizim prof, dışarıdan işleri organize eder.

Polis güçleri de boş durmaz ve darphaneye sızmaya kalkarlar, strateji geliştirirler  ama başarılı olunamaz. Tabi bu arada bizim prof ile polis şefi bayan arasında ne tesadüf bir aşk başlar. Dizinin zincirleme saçmalıklar silsilesi de bu aşk yeşermesinden sonra baş gösterir.





Çok detaya girmeden; profesör bir çok delilin kendisi göstermesine rağmen ilginç şekilde hep paçayı kurtarır. Buna benzer saçmalıklar, darphane içindeki soyguncular ve rehineler arasında da yaşanır. Mesela tuvalet bölmesinde yan yana iki rehinenin plan yapması, bölmenin hemen dışındaki Helsinki tarafında ne hikmetse duyulmaz. Ya da çatışmada yaralanan soyguncu çok kısa süre sonra ayağa kalkar.

Oyunculuk iyi mi? Evet iyi denebilir. Senaryo güzel ama senaryoyu devam ettiren olaylar zinciri sağlam temellere oturmuyor. Gene tercih size kalmış. Bu kadar mantık hatasına ben takılmam diyorsanız bu dizi ilginizi çekebilir.